Hakkımda

Ofiste kırmızı kulaklıklarımı taktığım zaman herkes bilir ki yeni bir proje, içerik, sunum kısacası kendi tarzımı yansıtabileceğim ve yaratıcılığımı kullanmam gereken, keyif aldığım bir şeyler hazırlıyorumdur. Kulağımda genelde bana Mozart eşlik eder. Üretmek bana kendimi yeniden doğmuş gibi hissettirir.

Üniversiteyi bitirdikten hemen sonra; kendimi çok özendiğim ve içinde olmayı hayal ettiğim ilaç sektöründe buldum. Güçlü ve kurumsal bir firmada satış temsilcisi olarak çalışmaya başladım.

İtiraf etmem gerekirse, uzun yıllar boyunca bu işi başarılı şekilde yürüteceğimi o zamanlar ben bile düşünmemiştim.

Oldukça dinamik ve rekabetçi bir sektörde çalışmak, günden güne kendimi geliştirmemi ve işimden keyif almamı sağladı. İnsanın işini severek yapması kadar güzel bir şey var mı?

Zamanla anladım ki, gelişmek insanı çok güçlü hissettiren bir duygu ve bağımlılık yapıyor.

Uzun yıllar farklı satış ekiplerinde birçok hekim ve eczacıyla çalışma fırsatı yakaladım. Bu alanda müşteri analizi, empati, müşterilerle iletişim, onların ihtiyacını anlama, ihtiyacına göre çözümler sunma ayrıca hedeflerine koşarken doğru planlama, stratejileri hayata geçirme konusunda sayısız tecrübe kazandım.

Kızgın sahalardan, serin plazalara terfi ettiğimde; pazarlama kadrosunda işin mutfağında çalışmak benim için hayatımda yeni bir sayfa açtı.

Birçok lansman, proje, hastalık dernekleriyle ortak farkındalık çalışmaları, bilimsel ve klinik çalışmalar dizayn etmenin yanı sıra; kendi takımlarımızla da, iletişim, takım çalışması, ortak hedeflere koşma, strateji oluşturma, koçluk, mentorluk, sunum teknikleri gibi konularda gelişmeye devam ettim.

İlaç sektöründe satış ve pazarlama diğer sektörlerden biraz daha farklı. Dikkat edilmesi gereken kuralların çokluğu, biz pazarlamacıları daha yaratıcı olmaya yöneltiyor. Marka adıyla yani ürün tanıtımının ötesinde, bizler aslında bu sektörde çok uzun yıllardır, içerikle pazarlamayı her yönüyle deneyimleme şansı yakalıyoruz. Sunduğumuz her değer, belki çok sayıda hastanın faydasına dokunuyor.

Gelelim beni blog yazmaya yönelten konuya…

Son zamanlarda kıdemli bir çalışan olarak, çevremde çok arkadaşımın fikirlerime başvurması, bende tecrübelerimi paylaşma isteği uyandırdı. Bunun için eğitimler aldım ve verdim. Eğitimlere katılmak en büyük hobim haline geldi.

Üniversitelerle iş birlikleri halinde, sektörümüzü ve ilaç sektöründe pazarlamayı anlattım, vaka çalışmaları yaptık. Ayrıca onlara mentorluklar yapmaya ve eğitimler vermeye devam ediyorum.

Bir gün yine bir eğitim alırken; deneyimlerimizi nasıl daha fazla insana ulaştırabiliriz diye kafa yoran bir grubun içinde düşünürken, ilham ve hocalarımızdan gelen motivasyonla kolları sıvadım 😊

“Madem ki tecrübelerim var, öğrenmeyi ve insanlara yardım etmeyi seviyorum; o zaman neden bunu daha fazla kişiyle paylaşmayayım ki? Neden olmasın?” dedim kendi kendime. Yazmak ve paylaşmak beni de güncel tutuyor ve her seferinde kendimi yenilenmiş hissettiriyor.

Bu sayede sizlere bir pazarlamacı gözüyle, içerik pazarlaması hakkında yazılar paylaşacağım bu bloğu açtım. Neden içerik pazarlaması derseniz:

Günümüzde hepimiz sosyal platformlarda ya da daha farklı mecralarda kendimizi ifade etmek üzere içerikler üretiyoruz. Belki de bir ürün ya da hizmet satıyoruz. Fayda sağlamak için özenerek oluşturduğumuz içeriklerle, hedef kitlemizle daha fazla etkileşime girmek hepimizi hedefimize ulaşmış ve emeklerimizin geri dönüşünü aldığımız hissiyle daha da motive etmez mi?

O zaman sizleri blogdaki yazılarla baş başa bırakayım.

Umarım hepimizin fayda sağlayacağı, aynı zamanda da eğleneceğimiz yazılarda buluşuruz.

Bence başarının tanımı; işini keyifle yapabilmek ve bu sayede etrafına da ilham ve motivasyon sebebi olmak.

Sevgiyle…